Uzun zaman önce planlayıp, üzerinde çokça düşünüp bir çırpıda çıktığımız bir yol hikayesi… Bu hikâyede ‘olaylardan’ ziyade ‘hisler’ üzerine odaklanacağım.
Gitme günü yaklaştıkça saran heyecan, Avustralya hakkında daha çok konuşma ihtiyacı, arkadaşlarımızın yorumları ve ailelerimizin endişesiyle birlikte geldi. Bu noktada karşılaştığımız tepkiler ise ’Orada yangınlar var aman dikkat edin.’, ‘Böceklere karşı tetikte olun.’, ‘Yol da çok uzaktır uçak sıkıcı olur, onca yol nasıl biter!’ gibi oldu.
Yeni tecrübeler yaşamak ve deneyimler elde etmek bizim için her zaman öncelikli oldu ve bu öncelikle yaşadığımız çoğu kaygının üstesinden geldik. Bu nedenle Avustralya'ya gitme sürecimizde hem etrafımızdakilerin yorumlarını hem de kendi iç kaygılarımızı fazla umursamadan biletlerimizi alıp gitme gününün heyecanı içine girdik. Ancak insan tabi ki etkileniyor ki Avustralya’ya inerken uçakta acaba yangınlar buradan görünür mü diye bakmadık değil! Ancak göremedik.
Sonrası birtakım aksaklık ve şaşkınlıkla geldi ve sevgili arkadaşımız Ertan’ın güzel ev sahipliğiyle tamamlandı. Bu noktada ben, Duygu, en son üç yıl önce yurtdışına çıkmanın etkisiyle olsa gerek Avustralya’da hem çok yabancı hem de çok tanıdık bir yerde gibiydim. Avustralya Avrupa’ya ne kadar benzese de bir o kadar farklı. Avrupa insanında hissettiğim soğukluk ve mesafe burada yoktu. Aslında Avustralya’da bu mesafeyi ve sizi ötekileştirme yaklaşımını sergileyebilecek belli bir çoğunluk yok. Yani Avrupalılar, Asyalılar, Hintliler ve daha fazla milliyetten insan temelde sadece Avustralyalı. Ülke herkesi kabul ediyor ve sen hiçbirinin arasında sırıtmadan, turist olduğun çok da belli olmadan şehirde oralı gibi rahat rahat dolaşabiliyorsun. Keyifli.
Tabi bu keyifli ortamı hissetmemizde tatilde olmamızın etkisini de azımsamamak gerek. Türkiye’nin kaosunu, sorumluluklarımı ve günlük kaygılarımı yaklaşık on beş bin kilometrede bırakıp bambaşka bir ‘hayatta’ tatil yaparken mutsuz olmak da biraz ayıp olurdu.
Avustralya’da geçirdiğimiz zaman içinde sıcak, gülümseyen ve her ne iş yapıyorsa yapsın mutlu olan insanlarla iletişime girmek, otobüsten inerken şoföre ‘teşekkür ederim’ deme nezaketini gösteren insanları görmek şaşırttı ve Avustralya tatilimde çoğu zaman yüzümde bir tebessümle dolaşmama sebep oldu! Burada aynı zamanda insanların ne iş yaptığının hiç kimse için bir önemi olmadığını, biz her sabah işe giderken üzerimize giydiğimiz rollerin ardından yürürken (ne iş yaptığımız ne kadar para kazandığımız ne kadar lüks eşyamız olduğu) onların eğlenmek ve hayattan keyif almak için yanına aldıklarıyla (hobileri ve ilgi alanları) yürüdüklerini gördüm. İnsanların ne iş yaptıklarının önemi olmadığı gibi kim ne iş yapıyorsa yapsın Avustralya’nın en büyük şehrinde, Sydney’de bile birçok imkana rahat rahat ulaşabilme lüksü olduğunu gördüm. Böylece 'İnsanlar arasında belirgin bir sosyo-ekonomik fark olmasaydı nasıl bir ‘hayat’ olurdu?' sorusunun cevabını öğrendim.
Hayatı yeniden keşfedin! Ben bu sefer bambaşka bir hayatı keşfettim. Dünyanın öbür ucunda bir hayat nasıl olur? İnsanlar nasıl yaşar? Mutlu mudur yoksa yaşanan kaygılar her yerde aynı mı? Başka bir dünyada kadın olmak nasıldır? Başka bir dünyada insanların bakışı buradaki gibi önemli olur mu, hani o sosyal baskı dediğimiz?
Keşfettiğim bu hayat beni çok mutlu etti. Bu başka hayatta kadın olarak var olmak da para kazanmak da hayaller kurmak da kolay. Günlük kaygılar az, kendini keşfetme fırsatı fazla. Hayata bakışımda güzel bir pencere keyifli bir deneyim oldu. Teşekkürler.
Duygu Çankaya ÇADIRCIOĞLU
Comments