Bugün, birçoğunuzun sıkça duyduğu, ancak derinlerde ne anlama geldiğini belki de bilmediği iki temel psikolojik kavramdan bahsedeceğim. Bu kavramlar, hem ruh sağlığı uzmanları tarafından, hem de psikoloji ile az çok ilgilenen birçok insan tarafından takip edilen ve psikolojik iyi oluş ile, yani ruh sağlığı ile ilişkilendirilmiş yaygın kavramlardır. Ancak ben bu yazıda tarafımı belli ediyorum ve her iki kavramı birbiriyle çarpıştırarak, hangisinin neden daha işlevsel olabileceğini anlatmak istiyorum. Bu yazıyı okuduktan sonra, öz saygınız artmayacak, ya da kendinize daha şefkatli olmayacaksınız. Ancak umarım ki, bu kavramları nasıl ele almanız gerektiği ve size hangisi üzerinde çalışmanın daha iyi geleceğiyle ilgili fikirler edinebileceksiniz.
Öncelikle öz saygı kavramından başlayalım. Öz saygı sizin için ne demek? Birkaç dakika düşünün isterim. En basit haliyle kişinin kendine saygı duymasıdır dediğinizi duyar gibiyim. Gayet de güzel bir tanım aslında. Burada bizim için önemli olan aslında saygı kelimesinden ne anladığımız sanırım. Saygı ne demektir? Başkalarına ya da kendimize hangi koşullarda saygı duyarız? Saygı duymak için kriterlerinizin neler olduğunu düşünün bir de bakalım. Ama sözde kalmasın, davranışlarınıza, uygulamalarınıza da bakın. Kimlere saygı gösteriyorsunuz, kimlere saygıyla bakıyorsunuz?
Sizi bilmem ama, dünyadaki insanların birçoğu, başarıya, entelektüeliteye, güce, zekaya, güzelliğe, paraya ve seçkinliğe saygı duyuyor. Henüz ilk okulda çocuklar, iyi not alan arkadaşlarına saygı duyarlar. Ergenlikte güzel olana, karizmatik olana karşı saygı artar. Üniversitede entelektüelite çok değerlidir. Yetişkin hayatında ise makam, mevki ve hayat başarısı dikkat çekmeye ve saygı görmeye başlar. Çok genel konuştuğumun farkındayım, sadece üstün körü bir fikir vermek niyetindeyim.
Tekrar gelelim öz saygıya, yukarıdaki paragrafı ve kendi saygı değerlerinizi ele aldığınızda, kendinize hangi durumlarda saygı duyuyorsunuz? Kendinize duygularınızla, düşüncelerinizle ve davranışlarınızla, koşulsuz bir saygı sunabiliyor musunuz? Yoksa tıpkı diğer insanlara karşı olduğu gibi, kendinize karşı da belirli saygı kriterleriniz var mı?
Gözlemlerimize ve araştırmalara göre, insanlar genellikle kendisine saygı duyabilmek için, diğer insanlara karşı geliştirdikleri saygı kriterlerini ve hatta daha fazlasını kendilerine uyguluyorlar. Bu nedenle kendimizi aslında koşullu bir şekilde seviyor hale geliyoruz. Bazı şeyleri kendimize kelimelerle ifade etmiyoruz belki ama, davranışımız bizi ele veriyor.
Bazılarımız kendine başarı kriterlerine göre saygı duyuyor. İyi bir işe giremezse öz saygısı azalıyor. Bazılarımız kendi inancını veya görüşünü çok önemsiyor ve bunlara diğer insanların değer vermediğini gördüğünde öz saygısı azalıyor. Bazılarımız maddi gücü önemsiyor ve bir şeyi alamadığında öz saygısı düşüyor. Bu liste sonsuza kadar uzar gider. Bazılarımız ise, elinde herşeyi olsa dahi öz saygısını yükseltemeyebiliyor. Dışarıdan bakıldığında saygı duyulan biri olmak, öz saygımızın yüksek olduğu manasına asla gelmiyor.
Öyle ya da böyle, öz saygı bizim için önemli bir psikolojik değişken. Düşük öz saygı, depresyonla, anksiyete ile yakından ilişkili. Bunun içten içe farkındayız ki, öz saygımızı korumak ya da yükseltmek için ilginç çabalara giriyoruz.
Bir anket çalışmasında katılımcılara diğer insanların ortalamasından iyi araba kullanıp kullanamadıkları sorulmuş. Objektif bir beyan durumunda sonuç muhtemelen yüzde 50 civarında olurdu. Peki bu anket sonucunda kaç kişi kendini ortalamanın üstünde birer şoför olarak görmüş dersiniz? Yaklaşık %80. Bu değer, bireylerin öz saygı yükseltme çabasını gösteriyor olabilir. Daha doğru kararlar aldığımıza inanmak, daha mantıklı olduğumuzu düşünmek, en doğru inanca sahip olduğumuzu düşünmek, haklı olduğumuzu düşünmek, başarılı olduğumuzu düşünmek, kültürlü olduğumuzu düşünmek, akıllı-güzel-zeki-iyi kalpli vs. olduğumuzu düşünmek, doğruluk payı olsa da bir yandan da öz saygı yükseltme çabası olarak karşımıza çıkabiliyor.
Tabi bu iyi ya da kötü demek istemiyorum. İnsanın kendisini beğenmesi, kendisiyle gurur duyması güzel şeyler. Ancak öz saygıya bu kadar önem vererek ya da saygı kriterlerimizi yanlış yöneterek aslında kırılganlaşabiliyoruz da. Küçük bir başarısızlıkta kendimize çok fazla yüklenmek, etrafımızdaki insanlar bizimle aynı şeyi düşünmediğinde kendimizi çok kötü hissetmek, reddedildiğimizde acı çekmek… Her biri öz saygının bizi ne kadar kırılgan hale getirdiğini gösteriyor sanırım.
Öz saygıyı çok konuştum. Artık alternatif bir kavramı tanıtma vakti geldi.
Öz Şefkat.
Bundan 20 yıl öncesine kadar, Öz Saygı en önemli psikolojik kavramlardan bir tanesiydi aslında. Ancak günümüze gelindiğinde, bu kavramın bireyleri kırılganlaştırdığı, her ne kadar psikolojik sağlıkla ilişkili olsa da, psikolojik sağlığa müdahale etmek için en kolay ve en işlevsel yol olmayabileceği konuşulmaya başlandı. Öz saygıya alternatif çeşitli kavramlar ortaya atıldı ki her biri bence çok değerli. Ancak bugün öz-şefkati ele alacağım. Bunun nedenlerinden bir tanesi, öz şefkatin her zaman geliştirilebilecek olması, bir diğeri ise sağlıklı bir ruhsal durum vadedmesi diyebilirim.
Şimdi kimlere karşı şefkat besliyorsunuz bir düşünün isterim. Hangi durumlarda, hangi zamanlarda ve hangi ortamlarda? Şefkat beslediğiniz zamanlarda diğerlerine nasıl davranıyorsunuz, neler söylüyorsunuz, nasıl yaklaşıyorsunuz?
Ben kendimi düşünürsem eğer, bir insan (bazen de hayvanlar) herhangi bir yardıma ihtiyaç duyduğunda, üzgün hissettiğinde, acı çektiğinde şefkat iç güdülerim harekete geçiyor. Onlara nasıl yardım edebileceğimi, elimden ne geleceğini ve nasıl yaklaşmam gerektiğini düşünüyor ve mümkünse harekete geçiyorum. Acılarını anlamak, onları dindirmek için bir şeyler söylemek, ya da varlığımı hissettirmek yaptığım şeylerin arasında yer alıyor. İşe yarasın ya da yaramasın, o anda şefkat göstermek ve ihtiyaç duyan kişinin yanında olmak bana değerli ve önemli gözüküyor.
Tahmin ediyorum ki, birçoğunuz benimle benzer deneyimlere sahip. Sokakta gördüğümüz bir kediye su vermek, mama vermek ve onu okşamak bir şefkat göstergesidir. Bu nedenle çok iyi biliyorum ki biz aslında şefkati hayatının her anında taşıyan bir kültüre sahibiz.
Gördüğünüz üzere, saygı koşullu iken, şefkat çoğu zaman koşulsuzdur (her ne kadar sevdiğimiz, sempati gösterdiğimiz ya da bize benzeyen kişilere daha fazla şefkat gösterme eğilimimiz olsa da). Saygı çoğu zaman zaten iyi durumda olan insana gösterilir, ancak şefkat ihtiyaç doğduğunda ortaya çıkar.
İsminden de anlaşılacağı üzere, öz şefkat, kendimize şefkat göstermektir.
Öz şefkatin 3 temel kategorisi bulunur.
Bilinçli farkındalık, ortak insanlık hissiyatı ve nezaket.
Bu bileşenlerin ayrıntısına, ve öz şefkatin nasıl geliştirilebileceğine dair ilerleyen zamanlarda bir yazı yazabilirim. Ancak şimdilik daha fazla uzatmak istemiyorum.
Öz şefkat de tıpkı öz saygı gibi, bizim psikolojik iyi oluşumuzu olumlu yönde etkileyen önemli bir psikolojik değişken. Başarı kriterlerimizden, ne kadar iyi ve başarılı olduğumuzdan daha az etkilenen, ve ihtiyaç duyduğumuzda yardımını alabileceğimiz bir beceri. Toplumsal saygınlık kriterlerinden etkilenmiyor olması ise bence en önemli artılarından bir tanesi.
Uzun lafın kısası, öz saygı her ne kadar psikolojik iyi oluşumuz üzerinde etkili bir değişken olsa da, öz saygımızı değerlendirirken ağır kriterler belirleyebiliyor ve kendimizi başarımıza göre sınıflandırabiliyoruz. Koşulsuz bir öz saygı sağlamak, çoğu durumda pek kolay olamayabiliyor. Bu nedenle öz saygımızı yükseltme çabaları, sonu olmayan upuzun bir yola dönüşebiliyor. Benim, ve benim gibi düşünen birçok psikoloğun önerisi ise, öz saygı yerine öz şefkate odaklanmak ve kendimize ihtiyaç duyduğumuzda koşulsuz olarak sevgi, anlayış ve şefkat göstermek. Şefkat, saygı gibi ağır kriterleri olan ve koşula bağlı bir duygu değildir. Diğer yandan, aynı saygı gibi, insanın duygu durumuna çok iyi gelir. Birinden ya da kendimizden şefkat alabildiğimizde, ve bunu sürekli yapabildiğimizde, kendimizi nasıl hissettiğimiz ve davranışlarımız olumlu yönde değişecektir.
Son olarak şunu ifade etmek önemli olabilir. Öz saygının bazı durumlarda işlevsiz oluşunun nedeni, kendimize saygı duyma kriterlerimizin olması gerekenin üstünde olması olabilir. Bu nedenle aslında öz-saygı değişkenini sağlıklı bir şekilde ele almak da çok şey değiştirecektir. Bu yazımda her ne kadar öz şefkatin avantajından bahsetmiş olsam da, bu sağlıklı kriterlerle oluşturulmuş bir öz saygının önemini azaltmak amacıyla yapılmamıştır.
Başkalarına gösterdiğiniz şefkati kendinize çevirebilmeniz ve şefkatinizin gücünden yararlanabilmeniz dileğiyle…
Uzm. Psk. Malik Kubilay Çadırcıoğlu
Kaynak: Self-Compassion
Comments