“Sabır” kültürümüzün, dilimizin, benliğimizin en önemli bileşenlerinden biridir. Hayatımızın en zor zamanlarında, üzüldüğümüzde, beklemek zorunda olduğumuzda, başa çıkmakta zorlandığımızda, etrafımızdaki insanlar bize sabırlı olmamız gerektiğini söyler. Atalarımız ve alimler hep sabırdan bahsetmişler ve önemli bir insan meziyeti olduğunu dile getirmişlerdir. “Allah sabır versin.”, “Sabret her şey daha güzel olur.”, “Sabreden derviş muradına ermiş.”, “Sabrın sonu selamettir.”, “Sabır imanın yarısıdır.” gibi cümleler sabretmenin kültürümüzde ne kadar önemli bir zihinsel öge olduğunu gösterir. Sabretmek; toplumsal olarak zorlu duygularla başa çıkmak için kullandığımız en yaygın stratejidir.
Bu yazımda, sabır kelimesinin anlamını, bu kavramla ilgili yanlış anlamaları ve bilinmeyenleri, sabretmenin işlevlerini ve işlevsel bir şekilde daha sabırlı olmanın yollarını anlatmaya çalışacağım.
İlk olarak, “sabır ne demektir?” sorusunun cevabını arayalım. Sözlük anlamına bakacak olursak, “Öfke gösterilecek bir durum karşısında bile öfkelenmeme durumu, olacak ya da gelecek bir şeyi telaş göstermeden bekleme durumu.” anlamlarını taşıdığını görürüz. Yani aslında oldukça geniş bir sözlük anlamı vardır. İlk anlamı daha ziyade öfke kontrolü becerisiyle ilgilidir. İkinci anlamı ise zorlu durumlara karşı dayanma gücünü ön plana çıkartır. Birbirimize karşı “sabret” dediğimizde genel olarak bu anlamı kastederiz ve güzel günlerin geleceğine dair teselli vermiş oluruz. Yani bu yazıda ele alacağım anlamla sabretmek; hissedilen zorlu duyguyla başa çıkabilmek için, bu duygunun varlığını kabullenmek, zamanı geldiğinde bu duygudan uzaklaşabileceğini bilmek ve bu bilinçle ruhu biraz dinlendirmek manasını taşır diyebilirim. Diğer yandan bazı duyguların ve yaşamsal değişkenlerin ömür boyu bizimle birlikte olacağını söyleyebiliriz. Örneğin, engelli birey olmak, yaşlanıyor olmak, çok sevilen birinin vefat etmiş olması gibi durumlar değiştirmesi mümkün olmayan ve tamamen kabullenmeye odaklanılması gereken durumlardır. Sabretmek ve kabul etmek arasındaki ince farkı bu eylemin süresi oluşturur ve başlangıç için sabretmeyi öğrenmenin kabullenmeyi öğrenmeye kıyasla daha kolay olduğunu söyleyebiliriz.
Bazen sabretmek pasif ve faydası olmayan bir davranış gibi görünür. Başarılı, varlıklı, eğitimli insanların sabretmeye ihtiyacı olmadığı, istediklerini hemen alabilecekleri ve bunu yapabilecek güçleri olduğu; yoksul, başarısız, bedensel işlevi azalmış insanların ise sabretmeye mahkûm oldukları, bunun onların kaderi olduğu ve aksi halde mutsuzluktan yaşayamayacakları düşünülür. Genel olarak sabır bir güçsüzlük göstergesi olarak, elinden hiçbir şey gelmeyen insanların mecburen uyguladığı bir eylem olarak algılanır. Bu sabır kavramıyla ilgili büyük bir yanlıştır. Çünkü sabır; bizlere kendimizi kontrol etme yetisi kazandırır, ne zaman neyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz dünyada, duygularımızla başa çıkabilmek için önemli bir yöntem sağlar, bizi güçlendirir ve hayata daha iyimser gözlerle bakabilmemize yardımcı olur. Peki sabrın başka hangi yönlerini gözden kaçırıyoruz?
1) Sabır durağan bir faaliyet değildir: Sabır hiçbir şey yapmamak, teslim olmak, hayattan kopmak anlamlarına gelmemektedir. Tıpkı uyumak gibi, bir sonraki gün için yapılan aktif ve bilinçli bir hazırlıktır.
2) Sabır duygulardan ayrışmak değildir: Sabretmek belli bir durum hakkında hissettiklerinizi ve önünüzdeki muhtemel seçenekleri kabul etmek anlamına gelir. Sağlıklı bir sabretme eyleminde, duyguyu reddetmek ve ondan kopmak istenen bir durum değildir. Duygu hissedilir, kabul edilir, yaşanır ama reddedilmez ve ona teslim olunmaz. Ayrıca sabır pes etmek anlamına da gelmez. Bazen sadece tazelenmek için geri çekilmektir ama sonunda yine dik bir duruş vardır.
3) Sabır iyimser bir beklentidir: Sabrı oluşturan en önemli bileşen umuttur. Umudumuz olmaz ise sabredeceğimiz herhangi bir şey de olmaz. Zor ve imkânsız kelimelerinin ayrımını yapmadan umudu kaybetmek ve kendi duygularımızdan koparak hiçliğe yönelmek hem sabır kavramıyla bağdaşmaz hem de bizi negatif duygu durumuna sürükler.
4) Sabır bize sonu görmek için dayanıklılık verir: Zorlu bir işe başlamak için farklı uyarıcılar ve içsel değerler vasıtasıyla motive olabiliriz ancak sabır sayesinde bu işin sonunu görebilecek dayanıklılığa sahip oluruz.
5) Sabırlı olmak hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için mantıklı bir yoldur: Hayat çoğu zaman neyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz, istenmeyen ve beklenmeyen durumların sıklıkla yaşandığı bir serüvendir. Bu serüven sabretmeyi bilmeyen insanlar için savaşlarla doludur ve her zaman tetikte olmak, savaşmaya hazır bir durumda beklemek bu kişiler için stres verici ve yorucudur. Bu yüzden sabretmek, her insan için dinlendiren ve iyi hissettiren bir eylemdir.
6) Sabretmek, bizi başarıya ulaştırır: Sabretmek hayatımız boyunca bize ihtiyaç duyduğumuz zamanı kazandırır. Yeteri kadar düşünmek, kâr zarar analizi yapmak, doğru karar alabilmek için sabretmeye ihtiyacımız vardır. Bu nedenle sadece duygusal başa çıkma mekanizması olarak değil, başarıya götüren bir enstrüman olarak da sabır her zaman yanımızda olmalıdır.
7) Sabretme becerisi öğrenilebilir: Sabır hiçbirimiz için doğuştan öğrenilmiş bir beceri değildir. Sabretmeyi genellikle yaşayarak öğreniriz. Sabretme becerisini anlamına uygun ve işlevsel olarak kullanmayı öğrenmek, değişmeyen dünya düzeninde kendimiz üzerinde değişim oluşturmak, hepimiz için temel bir ihtiyaçtır.
Sabretmeyi Nasıl Öğrenebiliriz?
1) Zihnimizin dürtüselliğini farketmeliyiz: Tüm hayvanlar, yaşamlarını ve konforlarını sürdürebilmek için en iyi olanı en kısa sürede elde etme dürtüsü ile donatılmıştır. İnsanların da diğer canlılardan bu noktada bir farkı yoktur. Ancak dürtülerin aksine, insanlarda irade de gelişmiştir. İrade sayesinde diğer hayvanlarla benzer yanımız olan dürtüselliğimizi engelleyebilir ve beklemeyi, sabretmeyi öğrenebiliriz. Bir şeyi hemen elde edemeyecek olsak dahi, yeteri çabayı sarf edersek ve yeteri kadar beklersek istediğimiz sonuca ulaşabileceğimizi fark etmeliyiz. Bu sayede dürtüsel davranış ve düşüncelerimizden uzaklaşabiliriz. Dürtüsel yanını fark edip onunla savaşan ve iradesini ön plana çıkarmayı başarabilen insanlar daha mutlu ve daha başarılı olurlar.
2) Rahatsızlığa ve acıya karşı bakışımızı geliştirmeliyiz: Bir şey başarmak istiyorsak, bir acıya dayanmak istiyorsak, belli bir süre olumsuz duyguları uyandıran deneyimlere maruz kalmamız gerekiyorsa, acıya ve rahatsızlık hissine karşı yeni bir bakış açısı geliştirmemiz gerekebilir. Rahatlık duygusu; mutluluk, keyif, huzur gibi diğer duygularla bağlantılıdır ancak rahatlık duygusundan zaman zaman feragat etmek, bizi daha istenilen bir noktaya ulaştıracak anahtardır. Acı ve rahatsızlık, zihnimizin oluşturduğu duygulardır ve bu duygularla baş etmek yine zihinsel mekanizmaların ehlileştirilmesiyle mümkündür. “Yaşadığım bu şey rahatsız edici ve acı verici ama tahammül edilemez değil.” cümlesi, daha sabırlı olabilmek için alışmamız gereken bir bakış açısına işaret eder.
3) Hissettiğimiz zorlu duyguyu tanımlamalı ve kaynağını keşfetmeliyiz: Çoğu insan yaşadığı duygunun tam olarak ne olduğunu fark etmeden, o duyguyu anlamaya çalışmadan, o duygunun nereden geldiğine odaklanmadan, bir an önce istenmeyen bu duygudan kurtulma isteği duyar. Bir duygudan uzaklaşmak için en işe yaramaz yöntem, aslında iç güdüsel olarak birçoğumuzun uyguladığı bu yöntemdir. O anda zihnimizden tam olarak neler geçtiğini anlamalı, kendimize; “şu anda ne hissediyorum?” sorusunu sıklıkla sormalıyız. “Bu duyguyu neden hissediyor olabilirim, ne zamandır bu duyguyla yaşıyorum?” soruları da kendimize sorabileceğimiz işlevsel sorulardır. Yaşadığımız şeyin ne olduğunu tanımlamak, neyle karşı karşıya olduğumuzu anlamamızı sağlar. İçimizde olup biten şeyi fark etmenin verdiği bir rahatlamayla, sabırlı olabilmek için gerekli bilgi ve gücü elde etmiş oluruz.
4) Kendimizle yapıcı bir şekilde konuşmayı öğrenmeliyiz: Etrafımızda bizi seven onlarca insan olsa dahi, çektiğimiz acıyla baş etmede, fiziksel ve zihinsel mücadelemizde, başarıya giden yollarda ve diğer birçok şeyde yalnızızdır. Kendimizi en iyi tanıyan biziz, ihtiyaçlarımızı en iyi anlayan, bize neyin iyi geleceğini, bizi neyin motive edeceğini en kolay bulabilecek kişi de yine biziz. Bu nedenle başkalarından “Allah sabır versin!” sözünü duymaktan çok daha iyi gelecek şey, kendimizle uygun ve yapıcı bir dille konuşabilmektir.
“Seni anlıyorum, çok acı çekiyorsun, böyle bir durumda kim olsa bunu hissederdi.”
“Şu an huzursuzsun, ama bu büyüdüğün anlamına geliyor, sabret ve sonrasında daha güçlü bir insan olacaksın.”
“Kalbin acıyor, yaşanan olayın izleri hep bir yerlerde olacak ama hissettiğin bu duygu git gide hafifleyecek ve en sonunda bu kadar acıtmayacak.”
“Arkadaşlarının sana haber vermeden buluşmuş olması sevilmiyor olduğunu düşünmene neden oldu ve bu seni üzdü, ancak sevilmediğine dair elle tutulur net bir bilgi yok, bu nedenle henüz şimdiden kendini yıpratma ve onlara ne olduğunu sorana dek sabret.”
Yukarıdaki gibi mantıklı çıkarsamalar yaparak, kendinize duygusal destek vererek, içinizdeki yıpranmış parçayı teselli ederek kendinizle konuşmak, sabretmenizi kolaylaştırır ve bunu aktif ve işlevsel olarak yapmanızı sağlar.
Yazının bütününde değindiğim gibi, sabretmek; oturup bekleyerek, dünyadan koparak, kendimizle ilgili farkındalığı yitirerek, çözüm yolları bulmaktan vazgeçerek, teslim olarak bilinçsizce ve umutsuzca sürdürülen bir başa çıkma stratejisi olmamalıdır. Aksine duygularımızı aktif bir şekilde yorumladığımız, onları hissederek sağlıklı bir şekilde yaşadığımız, kendimize şefkat gösterdiğimiz, çözüm yolları aradığımız, soğukkanlılık kazandığımız bir süreç olmalıdır.
Duygular evrenseldir, onları yaşam şartlarından bağımsız olarak farklı zamanlarda ve farklı koşullarda hepimiz hissederiz. Her insan kendi içsel mücadelesini verir ve herkesin gerektiğinde sabır becerisini kullanmaya ihtiyacı vardır. Sabrın sonunda, gelişim, başarı, güç, huzur ve özgüven gibi olumlu duygular vardır. Sabrın sonu selamettir!
Psikolog Malik Kubilay ÇADIRCIOĞLU
Comments